19 Mart 2015 Perşembe

İSRAİL GEZİSİ

Mart 2015 İsrail gezi notları

19 martta başlayan seyahatimiz 22 mart akşamı sona erdi. 4 günlük keyifli bir gezi oldu. Uçak biletimizi, Pegasus havayollarının yaptıkları bir promosyondan aldık. 220TL ödedik. 3 arkadaş geziyi planladık. 

Gezi öncesinde; Murat Duman'ın yazdığı; Kaynak Yayınları' ndan çıkan "Kudüs gezi rehberi" kitabı ve internette bulduğumuz gezi notları okundu. Perşembeden pazar gününe dek sürecek gezide Kudüs'te üç büyük dine ait ibadethaneleri gezmeyi planladığımız için perşembe müslüman Kudüs ü, cuma hıristiyan ve musevi tarafını, cumartesi de Beytlahimi Filistin tarafını gezmeyi planladık.

Uçak yolculuğu Istanbul Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan, Tel aviv Ben Gurion havaalanina yaklaşık 1saat 45 dakika sürdü.  

Kalacağımız yeri 1 ay önce booking.com dan yaptığımız rezervasyonla netlestirdik.  Eski şehir merkezine yakın,  yürüme mesafesinde bir yer olmasını istedik. 3 kişilik içinde tuvalet ve banyosu olan odaya 3 gece için 325 dolar verdik. Kaldığımız pansiyonun adı Abraham Hosteldi. Resepsiyondaki görevliler ilgiliydiler. Hergün eski şehire 2 saatlik süren ücretsiz turları vardı.  Kaldığımız oda orta halliydi. Bir ranza ve yatak dışında 2 li çelik dolap ile 1 tezgah ve buzdolabı da vardı.  Klima soğuk uflediği için bir ısıtıcı ve 3 battaniye elimize tutuşturuldu resepsiyonda. % 15 likte bir indirim yapıldı,  suratımız asılınca. Verilen gecelik ücrete göre vasat altı bir konaklama idi. Sabah kahvaltısı mandalina, elma, yoğurt,  kötü çay,  kahve, saralle içeren garip bir kahvaltıydı. 

Israil yeşil pasaporta vize istemiyor. En çok tereddüt edilen nokta pasaporta mühür basılıp, basılmama durumu. Pasaport bilgilerinizin olduğu bir kart veriliyor. Sizde arkadaki giriş kapısından bu kartı okutarak giriyorsunuz. Dönüşte de çıkış kartı ile çıkıyorsunuz. Tekbir mühür basilmiyor pasaportunuza.  Girişte görevli bazi sorular da soruyor. Bana neden geldiğim, nerelere gitmeyi planladığım, nerede kalacağım gibi sorular sordu. Arkadaşlarıma neden özel pasaportunuz var, kaç gün kalacaksınız denmiş. 

Havalimanı'ndan çıktığınızda oklar sizi taksi ve servis otobüslerine yönlendiriyor.  Nesher firmasının Telaviv-Kudüs  fiyatı 58 şekel. 1şekel 0, 65 liraydı mart 2015te. Yaklaşık 40 liraya gidiyorsunuz, 45 dakikalık bu yolculuğa.  

Yol çalışması yüzünden aksayan bir trafikle Kudüs'e girdiğiniz ilk anda belki yalnız filmlerde gördüğünüz; yahudi erkeklerinin giydiği siyah pardesulu, siyah şapkalı,  iki yandan uzatılıp lule yapılmış garip saçlar garibinize gidiyor. Pek çok erkeğin başında kipa, bellerinde de ipli bir kemer. Kadınlar ya peruklu, ya örme bereli ya da şapkalı.  Çok sade açık renk robadan bol gelen elbiseler, siyah koton çoraplar ve babet ayakkabilar, makyajsız donuk bakışlı kadınlar, sizi adeta ait olmadığınız bir filmin içine kopyalandığınız duygusu veriyor. 





Pansiyonun önünde inip, girişimizi yaptıktan sonra, esyaları bavul odasına bıraktık. Ilk gün Müslüman Kudüs ü gezeceğimiz için eşarp ve uzun eteklikleri bir poşete koyup yanımıza aldık. 

20 dakika yürüyerek eski şehire ulaşıyorsunuz.Yeni kapıdan girerek eski dünyaya adımımızı atıyoruz. Taş evler, taş yollar az eğimli yollarla birbirine bağlanmış.  Kubbetüs sahra ve Mescidi Aksa aynı avluda iki yapı. Sadece müslümanların girmesi serbest. Israil askerleri dininizi sorarak kapıyı açıyor.  Bana fatiha süresini sordu, kutsal bir yerde olduğumuz hatırlatıldı.  Bu iki yapının adı  "harem'ül şerif adını almış. Herkes sarı altın kubbeli yapının Mescid-i aksa olduğunu sanıyor.  Halbuki o kubbetus sahra. Cami değil.  Daha çok kadınların dinlediği,  sohbet ettiği bir mekan. Binanın içindeki merdivenle önemli bir yeri barındırıyor aslında.  Alt kat mağara ve Hz. Muhammed in Miraç a çıktığı yer burdan olmuş.  Hz. Isa da, hz. Musa'da burada farklı yönlere dönerek allaha dua etmişler.  Alt katta fotoğraf çektirenleri, namaz kılanları, dua edenleri görüyorsunuz. 









Cami çok zarif ve temiz. Halıları Türkiye den geliyormuş hala.  Ziyaret sonrası ağlama duvarına gidiyoruz. Dua eden insanları izlemek ilgi çekici. Kadın ve erkek tarafı ikiye bölünmüş.  Serin bir hava var.    






Hıristiyanlar için Kudüs'ün özel bir önemi var. Çile yolu Hz. İsa’nın, Romalılar tarafından, sırtında tahta haç, Via Dolorosa (Hıristiyan Haç Rotası) boyunca yürütüldükten sonra çarmıha gerildiği yerde bulunan Kutsal Mezar Kilisesi, Romalı askerlerin İsa peygamberin başına dikenli zeytin dalı yerleştirdikleri Ceza Kilisesi, Hz. Meryem’in anne ve babasının oturduğu evin yerine yapılan St. Anna Kilisesi, Rus ve Yunan Ortodoksların kilisesi, Etiyopya Katoliklerinin kutsal mekânı, şehirdeki Hıristiyan topluluğunun farklı mezheplerini temsil ediyor. 

Devrin Romalı Valisi Pontius Pilate’in Hz. İsa’yı sorgulayıp çarmıha gerilmeye mahkum ettiği yer başlangıç noktası olmak üzere, Vali’nin Hz. İsa’yı halka gösterdiği, Hz. İsa’nın ilk kez yere düştüğü, annesi Hz. Meryem ile karşılaştığı, Veronica’nin Hz. İsa’nin yüzünü sildiği, Hz. İsa’nın ikinci kez düştüğü ve nihayetinde çarmıha gerilmek  üzere şimdiki St. Sepulchre Kilise’sinin olduğu yere kadar yürütüldüğü yol boyunca durakladığı 14 noktadan 9’unun bulunduğu yolda, halen pazar günleri bu yürüyüş Katoliklerce temsili olarak canlandırılıyor.
Yarım saatlik yolun sonunda tepenin başında “Church of Holy Sepulcher” yani Kutsal Kabir Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra buraya defnedildiğine üç gün sonra da mezarından dirilip kalktığına inanıldığı için bu isim verilmiş.  Çok büyük bir kilise. Vefat sonrası cesedin bırakıldığı taşa, inananlar ellerini sürüyor,  taşa yatanları, sevgiyle sarılanlari görüyorum.  





Dönüş yolunu yafa kapısından yapıyoruz.  Yemek için yol üstünde gördüğümüz bir hamburgerciyi seçiyoruz.  Lezzetli bir yemek. Hamburger,  patates kızartması ve kola içeren menü 40 tl. Leziz ama pahalı Kudüs. Ardından kahve içmeye karar verip hoş bir mekana giriyoruz. Fena değil kahveler ama çok ağır hareket eden garsonlar ilginç geliyor.




2.gün plan zeytin dağı ve zion dağındaki ibadethaneleri ziyaret.

Sabah erkenden kalkıp Şam Kapısı ( Damascus ) ndan giriryoruz. Cuma namazı yüzünden otobüslerin yavaş yavaş geldiğini görüyoruz. Araplar alışveriş için de buradalar.  Aslanlı kapıdan çıkarak zeytin dağına yürüyoruz. Aslanlı kapıyı Kanuni yaptırmış. Şam kapısının karşısındaki yolda Sultan Süleyman yolu.





Zeytin dağı söylenceye göre tufandan sonra Nuh peygambere bir güvercin bu tepeden getirdiği zeytin dalını vermiş. Yahudi Mezarlığı da burada. Zeytin ağaçlarının Hz. İsa zamanından kaldığı söyleniyor. Altın kapının tam karşısına düşen bu mezarlıkta yatanların Mesih geldiğinde ilk canlanacak ve sıratı geçerek cennete girecek ilk insanlar olduğuna inanıldığı için mezar fiyatları ütopik rakamlara satılıyor. 










Bu dağda  irili ufaklı 5 kilise mevcut. Bu kiliseler; Dominus Flavius, rus meryem ana, tüm milletler kilisesi, meryem kilisesi, göğe yükseliş kilisesi ( church of ascension). 

Rus meryem ana ile dominus flavius o gün kapalı olduğu için giremedik.  Tüm milletler kilisesi, isanın havari yahuda tarafından ele verildiği kilise olarak biliniyor. Meryem kilisesinin bahçesinde Hz. Meryemin mezarı olduğuna inanılıyor. 

Ardından Hz. Davut'un mezarının olduğu zion dağına yöneliyoruz. Mesihin geçeceği kapıyı tepeden görerek ziona varıyoruz.  Aynı binada Hz. Isanın son yemeği yediği odayı da görüyoruz. Dormition Abbey olark geçen bina kale görünümünde. 1898 yılında Alman İmparatoru Kaiser Wilhelm 2, Kudüs ziyareti sırasında Sultan Abdülhamit'e bir arazi almak istediklerini söyler. Dormition kelime anlamı varsayım demektir. Alman piskoposu gelir ve arazide incelemelerde bulunur ve Bizans döneminde yapılmış Aya Siyon kilisesi kalıntılarını bulur. Bu kalıntıların Haçlılar zamanında yapılan Zion kilisesi kalıntıları üzerine yapıldığı öğrenilir. Bunun üzerine yeni kilisenin yapımına 1900 yılında başlanır, 1910'da da tamamlanır. Kilise de Kral Davud'un mezarı ile son akşamın yendiği bilinmektedir.




Okuduğum forum ve bloglarda cumartesi günü Kudüs'te musevilerin kutsal günü olduğu için  her yerin kapalı olduğu yazıyordu ama hiç birinde Şabat akşamının öncesinde her yerin kapandığı belirtilmemişti. Cuma öğleden sonra bir koşuşturmaca başladı diyebilirim.  Kaldığımız hostelde cuma sabahı arzu edersek şabat yemeğini birlikte cuma akşamı yiyebilecegimiz belirtilmiş ve hatta erken gelip yapımını da izleyebilecegimiz soylenmisti.  Güzel bir lokantada yeriz yemeği diye düşünmemize rağmen mecbur kaldık o yemeğe katılmaya diyebilirim. Biranda tüm dükkanlar, fırınlar,  toplu taşıma araçları  durdu. Şehir adeta dondu diyebilirim. Sanki bir başımıza kaldık koca şehirde.  Kesin aç kaldık derken hostelin yemeği imdadimiza yetişti.  

Her masada şabat duası tek bir sayfa olarak, anlamı,  okunuşu ile yazılmıştı. 2 parmak şarap kondu bardaklara. Masadaki en yaşlı kişi o gün hazırlanan örgü ekmek görünümünde ki ekmekten bir yudum koparıp yanındakine verdi ve tüm masayı gezdi ekmek. Üstüne şarap içildi. Hazırlanan yemekleri açık büfeden aldık. Oldukça lezzetliydi yemekler ve bana bizim antakya mutfağını hatırlattı.

Cumartesi de heryerin kapalı oluşu sebebiyle ne yapalım derken, Kudüs'e 20dakikalık bir otobüs yolculuğu ile ulaşıldığını öğrendiğimiz Beytülahime gitmeye karar verdik. Taksi ücretlerinin uygun olacağını düşünüp önce hostelden bir gidiş dönüş taksi ücreti aldık. 300 şekel dedi eleman. otobüsle ne kadardır diye sorunca 6 şekel olduğunu öğrenmemiz şam kapısına yönelmemize yetti. Yürürken bir taksi şoförü de pazarlığa girişti ama otobüse karar verdik. İyi ki de öyle yaptık. 20dakika da bir otobüs kalkıyor bu şehre. gidişte bir güvenlik görevlisi görmedik ama dönüşte Filistinlileri indirip kontrol ettiler, bizim de sadece pasaportumuza baktılar. Kudüs'ten çok farklı bir mimari yok bu taraftada. Oldukça yeşil, küçük bir şehir.Önemi ise büyük. 

Beytüllahim, (betlehem) İbranicede “Ekmek evi” demek. Çölün kenarında bir tepe üzerinde kurulmuş bir şehir. Burası; Hıristiyan alemince  İsa’nın doğum yeri olarak kabul edilmekte. Hıristiyan inanışına göre Meryem ananın doğum yaptığı mağara hayvanlar için kullanılırken, çobanlar, bebek doğduktan sonra, buraya doğudan üç bilge adamın geldiğini ve saygı-hediyeler sunduğunu söylemişlerdir. MÖ.1000 yılında, İsrail’in ikinci kralı Davud’un da bu şehirde doğduğu söylenir. Günümüzde, İsa’nın doğduğuna inanılan mağaranın üzerinde, bir kilise bulunmaktadır ve dünyanın en eski Hıristiyan kilisesi olduğuna inanılır. 

Nativity Kilisesi;  İsa’nın doğduğuna inanılan mağara üzerine inşa edilmiştir. 
Bugünkü Bazilika ise Hıristiyan dünyasının en eski kilisesi olarak bilinmektedir. 6’ncı yüzyılda, Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından yaptırılmıştır. Bu orijinal kilise; 339 yılında İmparator Konstantin (Hıristiyanlığı ilk kabul eden Roma imparatorudur) tarafından yaptırılan kilisenin yerine, İsa’nın doğum yeri olarak kabul edilen mağara üzerine yapılmıştır.

Nativity Grotto ise İsa’nın doğduğuna inanılan mağaradır. İsa’nın doğum yeri, loş bir kaya mağaradır. Bunun üzerinde, bir yıldız ve onun mermer zemininde “Burada İsa Mesih, Meryem’den doğdu” yazmaktadır. Girişten değil de çıkıştan mağaraya  girmemiz, okuduğum bloglarda da herkesin gülerek bahsettiği, tüm Türkler kolay yolu biliyor esprisini hatırlattı bana. İçerde kalabalığın etkisiyle ve mağaradaki oksijen miktarının azlığı yüzünden daralıyorsunuz. herkes huşu içinde dualar ediyor. 





Oldukça etkileyici bir mekan burası. Kudüs kadar değişik bir yer. Hz. Ömer Camii kilisenin tam karşısında yer alıyor. Çok dik merdivenlerle giriliyor camiye. daha çok bir mescit görünümünde. 



Kilisenin yan yollarından birinde de süt mağarası kilisesi var. Önce anlamıyoruz nerede olduğumuzu. Meryemin isayı emzirdiği ikonları görünce şaşırıyoruz. Rivayete göre bu beyaz taştan yapılmış kilisenin anlamı da hoş. İmparator kendini tahtından edecek çocuğun doğduğu kehanetini alınca bu köydeki bebeklerin öldürülmesini ister. Hz. Meryem bu mağaraya sığınır. Onu emzirirken bir damla su taşa değer ve bembeyaz olur.  

Suriye ortodoksları kilisesi de yol üstünde, dinleniyoruz içeride. Çok temiz içerisi, bahçesi, çevresi..

Dönüşte pazarını da gördük. rengarenk her yer. 

Ertesi sabah erkenden kalkiyoruz. 1 gün onceden taksi istediğimizi resepsiyona iletmiştik. Sabah taksi beklerken yine nesher firmasının minibüsünü görünce şaşırıyorum. Binecek yolcuları evinden alarak yola koyuluyoruz. Özel taksi gibi çalışıyor firma. telefonla randevu alıyorsunuz sizi kapınızdan alıyor. Telaviv pazar iş günü olduğu için oldukça yoğun. Yollar köprü trafiğini aratmayacak denli ağır işliyor.


Havalimanı'nda  önce bavulları havalimani icindeki ücretsiz hizmet veren bagaj emanete teslim ediyoruz.  Havalimanı'nın yanındaki tren istasyonuna yürüyor ve ilk trenle merkeze ulaşıyoruz. Bir taksi tutup sahile doğru yöneliyoruz. Oteller yüzünden sahil kapalı. Bir kafe bulmak bile çok zor. Bu bölgenin bol kafeli bir yer olacağını düşünmüştük halbuki. Sonunda memnun kalmasakta bir yerde oturuyoruz. Öğleye dek sahil tarafında dolaşıp istasyona geri döndük.  Dönüş iskencesi icin havalimanina girdik. 3 saat önce ulaşmamızın iyi olacağı söylendiğinde mantıklı gelmemişti.  Ama gercekmiş.  İlk güvenlikte 4 bayan görevli pasaportunuzu inceleyip sorular soruyor. o kadar ağır ilerleyen bir sıraki patlıyorsunuz. Ardından Check ine giriyorsunuz. sonra 2. güvenlik aletten geçiyor çantanız. Ve sonra pasaporta geliyorsunuz. Uçaklarına yetişemeyenler dahi oldu bu arada.